Nefse “Memnun Memur” Niteliğini/Değerini Kazandırmak
Prof. Dr.-Ing. Şenel ERGİN
“Memnun Memur”[1] deyimini ilk duyduğumda, mizah dünyasından gençliğin kullanımına fırlatılan türetilmiş deyimleri çağrıştırdığı için olmalı, gülümsedim. Açıklamayı dinlerken, yüz kaslarımın tonusu değişmeye başladı.
Hataya hep böyle düşmüyor muyuz.. bilmemenin ya da hissetmemenin bedelini ağır ödüyoruz.. ödemekteyiz. Nefsin karakteristik özelliklerindendir.. bilmediğini hafife alır..
Peki.. ödenen bedel nedir.. Mutluluğu yitirmek, duyumsanan ağır kalp karamsarlığı, çevremizi saran canlı – cansız yaratılmış tüm varlık âlemini görememek, kişisel dünyamızın nefsin travmatik kabulleriyle günden güne daralması, giderek umudu yitirmek.. kıyameti ister/bekler hale gelmek; çünkü topyekûn bir “temizlik” olacaktır..
İnsanın kendini o “muhteşem” aklı üzerinden kendi kendine nakavt etmesi durumu.. Bunun farkında mıyız..
[1] Dost TV’de Ali Çetinkaya‘nın yorumları ve Abdulmecid Demirci‘nin sunumuyla hafta içi her gün 20.00 de
Hikmet Arayışları başlıklı bir program yayınlanıyor. Memnun Memur deyimini, İnşirah Kavramı’nın anlatıldığı yayında duydum. Program kapsamındaki yayınlar farklı aylarda tekrarlanabiliyor, bu nedenle yayın tarihini vermedim. İstendiğinde TV kanalından ulaşılabilir. Burada Hikmet Çetinkaya’nın Kainattaki işlerliğin memnun memur tavrına getirdiği açıklama daha çok doğal olaylar üzerineydi.
Bu yazıda algıyı kolaylaştırabilir umuduyla, insana daha tanıdık mesafede durmayı yeğledim.