List

Merhaba

 

Her kurum ve kişinin olay üzerine düşünmek için yeteri kadar zamanı olduğunu düşünüyorum; artık kendi düşüncelerimi yazabilirim. Düşüncelerimi kayıt altına almak ve yerine ulaştırmakla yükümlüyüm.. ötesi yani birilerine bir şeyleri zorla anlatma uğraşına girme yükümlülüğüm yok. Kaldı ki insanlar arası iletişimde belirleyici olan liminal sınırdır; zihinsel ve kurumsal bilinç eşiğinin nerede durduğudur. Zorla hiçbir sonuç alınamaz..

Benim yaşam mekânım küresel bilim evreni.. oradaki insanları tanırım.

Öncelikle, doktora sonrası Türkiye’de sürdürdüğüm akademik yaşamda, Prof. çoğunluğunun ne Ahlâk kurallarına ne de Etik’in kurallarına bağlı kaldıklarını görmek zihinsel düzenimi çok rahatsız etmişti.. Bu reel durumun nedenini anlamak başlangıçta zordu. Bu insanları somut fiziki ya da anlam bağlamında hangi gücün denetleyebileceğini ya da fiilen denetlediğini, hayli uzun süren, anlama çabalarım sonucunda, kökü dışarıda, buyruklarını içinde var olduğumuz kültür havzasının inancı dışında farklı bir inançtan alan ve değer olarak ekonomik yaşamı önceleyen ve küresel ölçekli tarikat tipi örgütlenmelerle – cemaatlerle kurulmuş bağlantıları gördüm. Bu Prof.’lar mekân-zaman oluşumlarının koşulları sürekli değişen sınır alanlarında süreğen yaşayan insanlardı; sınırın her iki yanı ile de iletişim kurabilmelerine karşın, o ya da bu yana kimlik niteliklerinden ötürü tam aidiyetle katılamıyorlardı. Özetle yaşamlarında her şeyleri yarımdı..

Zihinsel üretimlerinden ziyade cinsel etkinliklerini önemseyen Prof.’lar gördüm; Kendilerine emanet edilen genç beyinlerin tek taraflı bağlılıklarını kötüye kullanmakta bir sakınca görmediler,

Epistomoloji terimini bilmeyen Prof.’lar gördüm; Doçentlik Sınavında aday hakkında yazdığım raporu okuduğum sırada eğilerek, “Epistomoloji nedir hoca” diye sordular.

Fakültelerde orijinal bilimsel bilgi üretmesini öğrenmeden Dr. unvanını alan akademisyenlerin çoğunlukta olduğunu gördüm; bilimin ne olduğunu kavramadan Dr. tezi yönetilebileceğini varsaydılar.

Dekanlık birimlerinde örgütlenen Bilim Kurumu’nda akademik hiyerarşiyi sözde bırakarak, tarikat/cemaat yaşamındaki aile örgütlenmesine öykünen dekanlar gördüm; kendileri “babamız” oldu, akademik atamalarda bilimsel liyakati devre dışı bıraktılar.

Birbirlerine “abi” – “abla” diye seslenen bölüm akademisyenlerini gördüm; aradaki mesafeyi yok ederek, zihinsel – bilimsel yaşamda olması gereken bilimsel olgunluk kademelerini ortadan kaldırdılar.

Post-Modernite geldi, Prof.’lar araştırma görevlilerine eşitlendiler; herkes her şeyi “okuyabilir” oldu, kimsenin kimseye öğretecek bir değer fazlalığı kalmadı.

“Sizin hakkınız nasıl ödenir, hocam” diye meleyen doktorantlarımı gördüm; Dr. unvanını alır almaz, sürüye katılarak sözde başarıların peşinde aldıkları eğitime ihanet ettiler.

Hiç birine gönül koymadım, aksine beni zenginleştirdiler.. Yaşadığım ve tanık olduğum her olay örnek olay değerindedir. Yazdığım ve bundan böyle yazacağım her metinde bunları elbette daha anlaşılır olabilmek amacıyla kullanacağım.

“Duyuru” başlığında verdiğim intihal ve izinsiz hoca adı kullanma örnek olayı üzerine elbette yapabileceğim epey şey var; yapmaya bunun için zaman harcamaya değer mi diye düşünmekteyim. Bilim evreninde kuşkusuz değeri olan bu olay, Türkiye Üni.’lerinde ne kadar değerlidir; bunu bana zaman gösterecek, fakültelerde görevli Prof.’lar gösterecek. Bilim’in ne olduğunun, kasıtlı ya da kasıtsız bilemem, pek de anlaşılmadığı bir ülkede, nafile bir uğraşla her şeyi düzeltmeye kalkarak zaman kaybetmek zorunda değilim.

Burada konuya ilişkin bilgi ile gerekli olan metinleri vereceğim. Bilimsel bilgi üretme gücü olan, küresel tarikat/cemaat yaşamının dışında kalan ve kişilik niteliklerinde borçlu olmadığı için doğruyu göstermekten korkmayan akademisyenler, dilerlerse bu metinleri kullanırlar; bunun ülkemde de yapılabildiğini görmek istiyorum.

Ancak doğrudan sitede örneğini verdiğim “Bir Dr. Tezinin Eleştirel Değerlendirmesi” gibi ayrıntılı yazı yazmayacağım. Bunu iki nedenle yapamam:

  1. Söz konusu Yard. Doç.’lar Bölümün en değersiz iki öğretim üyesi değiller. Bölümde Mercan Efe’den çok daha yetersiz olan üst unvanlılar var. Efe’nin doçentliğine engel olmak aklımdan geçmez.
  2. Öte yandan karşımda kendi değerinin ayırtında olmayan, sözde başarıların peşinde alabildiğine şaşırarak kabul edilemez işler yapan ve yaptığını da bilimsel üretimden sayan genç biri var. Bu değerin kaybedilmemesi için acilen aklının başına getirilmesi de gerekmektedir.

İşte bunun için, bunu yapmak isteyen varsa ben kullanabileceği malzemeyi de veririm. Bu benim hocalık anlayışımın, taşıdığım bilim adamlığı sorumluluğunun gereğidir;
Mercan Efe hâlâ değerlidir.. ama ülkemde ve her üni.’sinde olması için bir ömür harcadığım Bilim Kurumu ondan da değerlidir.

Evet.. Mercan Efe benim kayıtsız koşulsuz 14 yıl emek harcayarak eğittiğim doktorantımdır; bitirme tezinden başlayarak, yüksek lisans ve doktora tezlerini rehberliğimde tamamlamıştır. 2009-2014 yılları arasında kendisini doçentliğe hazırlamak için iki araştırma projesi kurmuş ve sonuncusunu hem yaklaşan emeklilik durumum hem de doçentliğe başvuru öncesi bir projenin yöneticiliğini yapsın düşüncesiyle yönetimi kağıt üzerinde kendisine bırakmış durumdayım. Bunun sonucu yaşadıklarım açık açık ortada, konunun doğası nedeniyle epey kişi biliyor, dahası da bilecek.

Amacım, alan araştırmalarında kazandığı beceriyi, daha kuramsal seyreden projelerle kuram bazına da çekmekti. Doktora sonrası ilgimin temelinde bu vardı ve kendisi de istekli görünüyordu. Felsefe bilgisi eksikti ve bu alanda da kendisini yetiştirmeliydi.

İlk araştırma projesini “sınır” kavramı üzerine kurdum; projenin seyrettiği ilk iki yıl özel yaşamı nedeniyle gereken zamanı ayıramadı, çalışmanın ağırlığı bendeydi; kendisinden isteneni daha doğrusu yapabileceğini yaptı, proje tamamlandı. Hem bir proje raporumuz hem de buna dayanan bir araştırma makalemiz olmuştu ama amacım olan “Felsefe’de yol almak”  gerçekleştirilememişti. Sınır kavramından girip felsefi tartışmalar yapamamıştık; ama sonuçta kullanabileceği temiz iki ürün tamamlanmıştı.

Kural olarak ne Mercan Efe ne de ben bu işin peşini bırakacak insanlarız; yeni bir proje kurgusuyla ilgilenmeye başladık. Mercan Efe yeniden hevesle öneriler getiriyordu ama benim onayım da koşuldu..

“ Ötekiler Bağlamında Eşcinsellerin Kentsel Alan Kullanımı” türünden bir yüksek lisans stüdyo projesi hazırlığım kenarda duruyordu. 2000’li yıllarda arka arkaya yüksek lisans stüdyolarını yönetirken, kenarda beklettiğim proje konularından biriydi bu ve yıllarca bu çalışmaya uygun bir yüksek lisans öğrenci profili oluşmadığından uygulamaya alamamıştım. Yaş haddinden emekli olmama bir yıl kalmıştı, son yıl da proje derslerine girmek istemediğimden.. bunu araştırma projesi olarak yeniden kurgulayabilirdik. O zamana dek şehir planlamada ele alınmamış bir konu olması nedeniyle, doçentlik başvurusunda koşul olan yurt dışı makalesi için de değerli bir çalışma olacaktı.

Mercan Efe’ye isterse yönetimi de kağıt üzerinde kendisine bırakabileceğimi söyledim.. Kendi doktorantımın akademik terbiyesinden şüphe etmek için en ufak bir nedenim yoktu.. Kabül de çoşku da büyüktü ve hemen gerekli hazırlıklar yapıldı, araştırma projesi olarak rektörlüğün ilgili birimine sunduk ve 2011 yılında beklediğimiz gibi çalışmamız kabul edildi.

Kendimce ilkinde başaramadığımı bu kez başarmaya çalışacak ve felsefeye “eşcinsel” kavramından girerek yol alacaktık. Mercan Efe Felsefe’de de yeterli bilgiye sahip olmalıydı, kendisine bir kez bu sevgiyi verebilirsem, gerisini getirecek gücü olduğundan emindim.

Çalışmanın ya teknik ayrıntıları ya da rektörlükte sürüp giden bürokrasi işlerini düzenlemek için kısa süreli görüşmelerin dışında, iki tam yıl boyunca felsefe sohbeti için tek bir kez bile bir araya gelemedik. Hem yardımcı doçent olarak derslerle hem de yine özel yaşamında çok meşguldü. Bu arada emekli oldum ve umudumu da yitirdim. Projenin sağlıklı yürütülmesiyle ilgilenmek benim için çok zahmetli olmaya başladığından, ilgiyi kesmek yapabileceğim en iyi şey gibi görünmüştü. Tek koşulum vardı, sözümün dışına çıkarsa, araştırmanın yazdığım bölümlerini vermeyecektim. Dediğimi yapacağımdan emindi, bu koşulumu yerine getirmek için çok uğraştı ve yazdığım bir bölüm ile bir alt bölümü benden aldı. Projenin yürütücüsü olarak göründüğünden, raporun niteliğinden sorumlu olacaktı ve hiç ilgilenmedim.. İlgilendiğim şey araştırma projesinin kurulduğu gibi kalmasıydı.. öyle de kaldı. Önsözü yazıp eline vererek, araştırmanın ne yapmak istediğini ve konuyu nasıl bir bağlama aldığını belirlemiştim. Felsefeden anlamayan birinin bunun ayırdına varması elbette olası değildi. Yazdığım Kavramlar ile ikinci bölüm de kurgu bağlamında yazılmıştır.. o kadar.. gerisi yok..

Anketlerle proje hem kabul edilebilirliğinden öte şişirilmiştir hem de bağlamı bozulmuştur; çünkü soru kağıtları proje kurgusuna uygun düzenlenmemiştir, hem de niteliği itibariyle temsil gücü yoktur. Umarım akademideki yaşam kendisine üzerinde sorumluluk imzası bulunan şeylerin insanı nasıl bağladığını ve bundan da öyle sanıldığı gibi kolay kaçılamadığını öğretebilir.. Bilim adamı olma gibi bir amacı varsa.. bunları öğrenmek zorundadır.

Dilerim, çalışma gereken özenle okunur.. Üni.’lerde çöp yerine gerçekten bilimsel bilgi üretilmesine katkı sağlanır..

 

Ekte
önce söz konusu proje için yazdığım metni  “LGBTT BİREYLERİN TOPLUMSAL KONUMLARI” başlığı altında veriyorum.

Devamını Oku…

 

“CİNSEL ALANDA ÖTEKİ OLARAK TANIMLANAN NÜFUSUN ALAN KULLANIMI – ANKARA ve İZMİR ÖRNEĞİ” başlıklı ve 2011.KB.FEN.039 No’lu

BAP Raporu…

 

Bu raporun 1.3. Kavramlar altbölümüne, Mercan Efe, kendisine e-posta ile gönderdiğim kavramlar başlıklı metnimi yerleştirirken, kendi mantığına göre başlangıç paragrafı olarak, aşağıdaki paragrafı yazmayı uygun görmüş.

 “Bu metin, sosyoloji, tıp ve psikoloji gibi bilim dallarının açıklamaya çalıştığı queer tanımından çok queer kapsamına giren LGBTT bireyleri tanımlandıkları halleriyle kabul ederek kentle kurdukları ilişkileri incelemektedir. Bu nedenle aşağıda yapılmış bazı tanımlamaların verilmesi yeterli görülmüştür.” Proje metni, s. 6

Bunu raporun basılmış manuskriptini getirdiğinde gördüm. İznimi almadan yazımı bozmuştu.. Kendince.. Kendi anlamlandıramadığı bağlama anlaşılır bir açıklık kazandırmıştı.. Acınası bir şaşkınlık durumu.. Çünkü kavramların akışı ilk paragrafı geçersiz kılıyor. Türkçe’de güzel bir deyim vardır; “bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu”.

Verdiğim metinde kavramlar konusu “transseksüel” terimiyle son bulmaktadır;  proje metnine eklenen aşağıdaki paragraflar tarafımdan yazılmamıştır ve bilgim – iznim olmadan metnimin arkasına takılmıştır. (Bu reel durumu kendisine e-posta ve pdf formatında gönderdiğim metinleri gerekirse yayınlayarak belgeleyebilirim Ş.E.)

“LGBTT bireyleri kapsayan queer, açıklaması zor, riskli bir kavramdır: Kimi zaman muhalif cinsel kimlikler için genel bir tanım olarak kullanılsa da aynı zamanda cinselliklerin ve cinsel arzu temelli kimliklerin akışkanlığı ve içsel değişkenliğini belirtmek için de kullanılmaktadır. Queer heteroseksüelliği ayrıcalığından ve merkezinden ayırmayı amaçlamakta ve bunu cinsel arzular ve özne duruşlarındaki değişkenliği vurgulayarak yapmakta; heteroseksüelliğin doğal değil, toplum üretimi bir normallik olduğunu ortaya koymaktadır (60). Dahası, bu kelimenin temsil ettiği bireyler (cinsel kimlikleri genelde toplum tarafından kabul görmeyen geyler, lezbiyenler, biseksüeller vb.) bu etiket vasıtasıyla kimliklerini yeniden kazanmak ve toplumdaki yerlerini güçlendirmek istemektedir (32). Her ne kadar erkek ve kadın ifadelerin yasal tanımları belirsiz interseksüalite koşullarının sanılandan oldukça fazla olduğu bilimsel olarak kanıtlanmış olsa da resmi belgelerin çoğunda bireyler ikili cinsel kimlikten birini seçmek zorunda bırakılmaktadır (91: 58).

Transgender olma durumu ise bireyin doğumdaki biyolojik cinsiyetinin hissettiği kimlik ile farklı olduğunun toplum tarafından farkedilememesi sonucunda ortaya çıkar. Transgender terimi toplumsal beklentiler ile çatışan ve sürekli hissettiği kimliği yaşamak isteyen bireyleri ifade eder (91: 59).

Belli bir açıdan bakıldığında transseksüalizm ve transgender arasındaki fark transseksüelliğin “seks”, transgender kavramının toplumsal cinsiyet rollerini temsil etmesidir (80; 101; 211; 266; 276; 277).
Bazı translar kendilerini erkek veya kadın olarak tanımlarken, bazıları da kendilerini bu ikilemin bir parçası olarak tanımlamazlar (Bkz. 89; 158; 159; 161; 199; 202; 216; 222; 277). Trans terimini yalnızca cinsiyet sorunu olarak görmek yerine onun cinsiyet, seksüalite ve seks kavramlarını içerdiğini düşünenler de bulunmaktadır (277).”

 

Ekte ayrıca;
Proje raporuna dayanarak ürettikleri ve 28-30 Kasım 2013 günlerinde yapılan TMMOB 2. İzmir Kent Sempozyumu’na sundukları ve kitap olarak basılmış bildiri metni ile daha sonra onca uyarının sonunda Mercan Efe’nin yapabildiği “düzeltme” metni verilmiştir.

 

lezbiyenler ve kentsel mekandaki arayışları 

Devamını Oku…

 

düzeltme web adresi

Devamını Oku…

 

efeguney&ayhanselcuk bildiri metni

Devamını Oku…

 

Daha sonra bildiri metninin bu iki farklı sürümü üzerindeki düşüncelerimi “İntihali Tartışmak” başlığı altında ve Türkiye Üni.’lerinin bu konudaki genel nitel durumu bağlamında ele alarak yazacağım. Dediğim gibi önce olan-biten hakkında saygıdeğer meslektaşlarım ne düşünüyor; görmek istiyorum.

Prof. Dr.-Ing. Şenel Ergin

Nisan 2016